
Evrak imha makineleri ile tanınan Alman şirketin bölge temsilcisiydi. Başarılı, disiplinli oluşu ile biliniyor, emrinde onlarca kişi çalışıyordu. Her şey güzel gidiyorken, bir gün olduğu yere yığıldı. Beyin kanaması geçirmişti. Hastanede en iyi şekilde müdahale edildi, ancak birkaç gün sonra aynı durum tekrarladı.
Bu sırada uyutulan Berat Öztürk, uyandığında kim olduğunu, kızını, annesi babasını, kardeşini, işini bilmiyordu. Zamanla bu bilgiler az çok geri geldi, ama konuşamayan, okuma yazması olmayan, araba kullanamayan, çalışamayan biriydi artık Ankara’da. İşini, malvarlığını tedavisi sırasında kaybetmişti. Artık tanımlayamadığı rakamlardan oluşan bir maaş ile geçinen emekliydi.
Fizik tedavilerle geçen 5 yılın ardından, baba memleketi, kardeşinin de yaşadığı Ordu’ya gitti. Yeniden hayata dönmesini sağlayan doktorlarından birinin önerisi üzerine yazıldığı Altınordu Halk Eğitim Merkezi’nde, öğretmeni Hikmet Pala da ona konuşma, okuma yazma, sosyal hayata katılma konusunda adeta yaşam koçluğu yaptı.
Okuma yazmayı öğrenen, röportaj yapılabilecek kadar konuşabilen, Halk Eğitim Merkezi’ne devam etmek için gün sayan Berat Öztürk’ü fazla yormamak için bilgileri daha çok öğretmeni Hikmet Pala’dan aldık.
Hafızanın, Türk filmlerindeki gibi bir araba çarpışıyla kaybedilip, bir başka araba çarpması sonucu geri gelmediğini çok iyi anladığımız söyleşiyi daha anlaşılır kılmak için Berat Öztürk’ün cümlelerini biraz toparlayarak yazdık.
-Ne zaman rahatsızlandınız?
Beynime 8 yıl önce pıhtı attı. İnme oldu. Bundan 10 gün sonra tekrar beynime pıhtı attı. O yüzden de uyuttular. Uyandığımda tamamen her şey gitmişti.
-Gitti derken neyi kastediyorsunuz?
Yani hiçbir şey hatırlamıyordum. Konuşamıyor, isimleri bilmiyor, söyleyemiyordum. Saymayı bilmiyordum. Parayı bilmiyordum. Yani beynim tamamen boşalmış. Çocuk gibisiniz yani. Konuşamıyor, yürüyemiyorsunuz, okuyamıyor, sayamıyorsunuz.
-Bunları yapamadan kaç yıl yaşadınız?
Ben o zaman Ankara’daydım. Uzun zaman yattım. Fizik tedaviyle yavaş yavaş yürüdüm ama tam değil. Yürüyordum ama nereye, nasıl gideceğimi de bilmiyordum. Ehliyetimi iptal ettiler. Araba kullanamıyorum. Otobüslerin nereye gittiğini de okuyamıyordum. Oradan 5 yıl sonra Ordu’ya geldim.
-Nasıl hissettiniz kendinizi? Yalnız mı?
Tabii, geçmişiniz yok. Ameliyattan çıktıktan sonra annemi, babamı, kardeşimi hiç bilmiyordum. Kızımı bile hatırlamadım. İsmini uzun yıllar söyleyemedim. Annemin, babamın, kardeşimin isimlerini falan söyleyemiyordum. Sonuçta birini görüyorsunuz, ama ismiyle söyleyemiyorsunuz. Bir yerde yemek yemek isteseniz, yemeği de yiyemiyorsun. Bir yere gitmek istediğin zaman da ismini söyleyemiyorsun. Onlar bir şeyler söylediği zaman, onu bile söyleyemiyordum. Konuşamıyordum yani.
-Kızınızı sevdiğinizi hatırladınız mı yoksa yeniden mi sevdiniz?
Sonuçta bir kızınız olduğunu tam bilmiyorsunuz, ama kızınız olduğunu söylüyorlar. Öyle kızınız olduğunu biliyorsunuz, ama ismini bile söyleyemiyorsunuz.
-Ordu’ya neden gittiniz?
Biz Orduluyuz. Annem, babam, Orduluydu. Kardeşim Ordu’da yaşadığı için buraya geldim. Tabii ben paraları falan hala bilmediğim için her şeyimi kardeşim yapıyor. Ama tekrar okula gideceğim. Şimdi böyle hasta olan birini kim ister? Değil mi?
-Evde kim yardımcı oluyor size?
Çok önceden üniversiteye gitmeden önce annem, ‘’Her şeyi bil, bir tarafında kalsın’’ dediydi. Yemeğimi, ütümü, ev ile ilgili her şeyimi kendim yapabiliyorum şükür. Ama benim sağ tarafıma vurduğu için tam tutamıyorum bıçak falan gibi şeyleri. Bir de en azından şu anda bir emekliliğim var. Para işlerine kardeşim bakıyor. Ondan başka her şeyimi kendim yapıyorum.
-Halk Eğitim Merkezi’ne gitmeyi kim size önerdi?
Ben fiziğe giderken bir doktorum vardı. O böyle bir yer var dedi. O zaman konuşamıyordum, yazamıyordum, şey yapamıyorum. Oraya gittikten sonra konuştum. Okula 2 yıldır gidiyorum.
-Hastalanmadan önce iyi bir işiniz, geliriniz de vardı, hepsini kaybettiniz öyle mi?
Evet, hastalığımda gitti. Fazla bir şey kalmadı.
HİKMET PALA
-Berat Bey size ilk geldiğinde nasıldı?
İlk başladığı zaman hiç konuşamıyordu. Bakkala ekmek istiyorum diyemiyordu. İlk söylediği kelime ekmek oldu zaten. Berat 2017 yılında bir beyin kanaması geçiriyor. O zaman, önemli bir Alman firmasının bölge müdürü. Firma, şirketlerde kullanılan evrak imha makineleri satıyormuş. Yani 20’nin üzerinde kişinin müdürlüğünü yapıyormuş. Ondan önce sağlık ürünleri satan bir firması da varmış.
Ve bir gün gündelik hayatını yaşarken, 2017 yılında düşüyor. Beyin kanaması geçirdiği veya beyne pıhtı attığı ortaya çıkıyor. Bitkisel hayata giriyor. Mamalarla, serumlarla besleniyor, ilaçlar falan hayatta kalıyor. Epey uzunca bir süre hastanede bu şekilde yatıyor. Sonra hastaneden çıkartılıyor, ama beyin sıfırlanmış. Ne kendi adını anımsıyor ne çocuğunun adını ne annesinin, babasının, hiçbir şeyi anımsamıyor ve konuşamıyor. Sonra tedavilerine başlıyor.
-Size ne zaman geldi?
Bana, 2023 senesi Eylül ayında geldi. Okuma yazmayı tekrar öğrenmek için müracaat etmişti Altınordu Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne. Ben de oranın sınıf öğretmeni olduğum için bana gönderildi kursiyer. Bana geldiğinde derdini ifade edemiyordu. Zaten yarı felçli gibi sol taraftan aksama var. Elleri titriyor, kalem iyi tutamıyor, yazamıyor falan. Biz Berat ile sıfırdan başladık. Yani ilkokul birinci sınıf öğrencisini alıp, yazı öğretir, çizgi çalışmaları yapar gibi başladık.
-Birebir mi ders verdiniz?
Evet, zaten Halk Eğitimde şöyle bir sistemimiz var. Bir kişi bile ‘’Ben okuma yazma öğrenmek istiyorum’’ dediği zaman ona kurs açıyoruz. Yani öyle sayı 10 olsun, 15 kişi olsun gibi bir kural yok. Halk Eğitimin sisteminde okuma yazma kursları için bu. Okuma yazma kursu istisna.
Onu da sanırım 3 kişilik bir sınıfa almıştım ben. Ama çok gayretliydi. Sabah ayrı, öğlen ayrı gruplarım vardı. İkisine de geliyordu. Orada sosyalleşiyordu, kantine gidiyordu, insanlarla sohbet etmeye çalışıyordu.
Normal 1. sınıf okuma yazma öğrencisine hangi sistemi uyguluyorsak, yani çizgi çalışmalarıyla başladık. Zaman içerisinde okumaya başladı. Okumaya başladığı gibi konuşma performansı da çok arttı. Çok mutlu oldu.
Kendisindeki bu değişimleri görünce de kendine güveni geldi. Artık dışarı çıkıyor, sohbet ediyor, bakkala gidiyor, ekmek alabiliyor, marketten alışverişini yapabiliyor. Paraları falan hiç tanımıyordu mesela. Para hesabını hiç yapamıyordu. Sayıları bilmiyordu. Günleri bilmiyordu. Onları çalıştık. Baktık biraz ilerleme kaydetti, 2. kademe kursuna yazdım ben Berat’ı. 2. kademe kursu da içinde matematik, fen, sosyal ve Türkçe derslerinin, dört tane temel dersin olduğu bir grup. Ona da katıldı.
-Siz dışarıda da ilgilenmeye devam etmişsiniz…
Arkadaş gibi olduk. Dışarıya çıktık, çay içtik. Beraber bir yerlere gittik. Evine çağırdı. Yemek yaptı bize. Misafiri olduk. Sosyalleşti böylece. Belli bir noktaya kadar geldi. En azından evde tek başına oturmaktan, iletişim kurma becerisinin olmayışından kurtuldu. Onun için büyük bir açılım oldu bize gelmesi. Yani yaşam koçu gibi bir şey olduk. Beraber çay içiyoruz, birlikte yürüyüş yapıyoruz Ordu’nun trafiğe kapalı caddelerinde. Beraber plan yapıyoruz falan. O anlamda ona böyle konuşmak iyi geldi. Konuşma eğitimi de olmuş oldu.
-Bu hastalar için özel konuşma kursu yok mu?
Halk Eğitim’de yok. Özel eğitim rehabilitasyon merkezlerinde olabilir. Bunlar da genellikle zihinsel engelli, özel eğitim isteyen, öğrenme güçlüğü yaşayan insanlara yönelik kurslar. Berat’ın durumu tabii farklı. Berat üniversite mezunu.
-Üniversitede ne okumuş?
Akdeniz Üniversitesi Kimya Bölümü mezunu. Akli olarak bir geriliği yok. Yabancı dil de biliyormuş. Sadece hafıza gitmiş, dil becerileri gitmiş. Onların tekrar geliştirilmesi gerekiyor. Halk Eğitim’in programları esnek. Bizde “Abi sen okuma yazmayı öğrendin. Tamam daha sana kurs vermiyoruz” gibi bir şey yok. İstediği kadar bizim kurslarımıza gelebilir. Ki kendisi de hem sabah hem de öğle geliyor kursumuza.
Bu arada ben dil, konuşma eğitimini de özellikle veriyorum. Mesela bazı şeyleri söyleyemedikçe ben onları tekrar ederek telaffuzun nasıl yapıldığını sürekli gösteriyorum. Tabii şöyle bir olumsuz etkisi de oluyor. Diğer öğrenciler çok olursa sınıfta onunla ders yaparken öbürleri problem yaşıyor. Çünkü ona sürekli konuşma eğitimi vermiş oluyoruz. Geldiğinde ekmek bile diyemiyordu. O yüzden akşam saatinde birebir bir kurs da açtım ona ayrıca.
-Her şey Berat Bey’e özel yani…
Derdimiz gündelik hayatını kolaylaştırma, sosyal hayatı sürdürebileceği kadar konuşma, okuma, yazma, parasal konuları idare edebilecek kadar matematiksel hesaplamalar öğretmek. Onun ihtiyacı neyse onu çalışıyoruz. Mesela hala ülkelerin, illerin isimleri konusunda eksikleri var. Ama öğrenme süreci bu. Onun artık bu saatten sonra işe girmek gibi bir derdi yok, zaten emekli.
-Berat Öztürk nasıl bir öğrenci? Üniversite mezunu olması işlerinizi kolaylaştırıyor mu?
Bence üniversite okumuş olmasından dolayı daha kolay öğreniyor. Çok düzenli, tertipli. Deri bir çantası var. Okula gelirken bütün malzemelerini içine koyar. Takım elbisesini, giyer, saati, yüzükleri, kravatı ile çok şık gelir okula. Okula gelemeyeceği zaman mutlaka arıyor. Sağlık sorunları var. Bir sürü ilaç kullanıyor. Çantasına bir sürü ilaç var zaten. Sürekli doktor kontrolleri var. Ama ne zaman doktor kontrolü varsa mutlaka haber verir.
Eskiden bir harfi yazarken elleri aşağı yukarı kayıyordu. Silmeyi de çok başaramıyordu. Doğru yeri silemiyordu. Şimdi gayet düzgün bir şekilde yazıyor ve ona kitaplar veriyorum. Bunlar okunsun, bir sayfa yaz diyorum. Bakıyorum tamamını yazmış getiriyor. Çok gayretli. El kasları koordinasyonu tekrar geri gelmiş oldu böylece. Şimdi artık insanlarla yazışabiliyor, mesajlaşabiliyor.
-Bu sene de devam edecek galiba? İstediği sürece ders verecek misiniz?
Evet, devam edecek. Halk Eğitim’de sistem o zaten. Yetişkin eğitiminde kişilerin ihtiyacına ve durumuna göre programı ayarlıyoruz. İstediği sürece gelebilir.
Berrin Tuncel Birer